- "Dede, neden yakaladuk o bildircini? Yazuk degil mi?
- Ama tabiatin kurali budur evladum, büyuk baluk küçuk balugu her zaman yutar.
- Ama ben da küçugum?
- Ama sen daha büyüyecesun. O zamana kada' da ben seni koriyacagum. Sonra büyüyup koca adam olacasun. Ondan sonra da sana kimseler bi' se' yapamaz!
- Yapamaz degil mi?"
Bir dizinin repligiydi bu. Eren ne vakit yâdima düsse, bu replik gelir hatirima ve anaciginin "babasi hayatta olsaydi bu isler böyle olmazdi" deyisi yankilanir kulaklarimda. Bir tedbir alinirdi muhakkak. ve replige eslik eden agidin su dizelerini terennüm eder zihnim;
"Her an dumanlidur bizum dagumuz
'Bülbül' ötmez; viran kaldu bagumuz
Cefa ile geldi geçti çagumuz
Bu dünyayi viran gördum Ahmedum.
...
Çiçekli yaylalar toprakli, tasli
Eyvah, ben gezerum gözlerum yasli
Eller gelin eder kutni kumasli
Senden sonra gelin görmem Ahmedum.
...
Varostaki kapilarun duz midur
Bir bakun ki bahar midur güz midur
Bu evlat acisi bize az midur
Senden sonra varos yansun Ahmedum."
Ahmet'tir, Idris'tir, Mustafa'dir, Rahmi'dir, Eren'dir...
Isimler degisir, sûretler degisir; kader degismez, fitrat degismez! Analarin yüregine inen sizi degismez... Murat alamadan yitip gitmeler ve meftûn olamadan bir güzele; mevtâ olmalar degismez... Yokluk vardir, açlik vardir, maraz vardir; isyan yoktur Karadeniz'de. Ihanet yoktur! Çalismak, küçücük omuzlarina koca findik sepetini yükleyip ter akitmak vardir bazen bir çift kara lastik alabilmek için; Eren gibi... Anadan, babadan baskasina usaklik yoktur. Askerine, polisine degil; vatanina, topragina, milletine, 'ekmegine' göz dikenlere kursun yakar böyle yigitler. Kursunu yoksa siper eder gövdesini; Eren gibi!
Eren... Kendine ait giysileri, odasi dahi olmayan Eren. Gidisiyle tanidigim, yürek sizim Eren... Karadeniz’in hirçin dalgalarindan almis fitratini. Bir yani yaylalara çöken sis gibi ruhunun; baba hasretinden… Eren… Hem yoksul, hem yetim. On üç kardesin dokuzuncusu; anasinin tomurcuk gülü, ablasinin gök gözlüsü… Nasil girdiler kanina böylesi günahsiz yavrunun?
Sifin sarisi benzin, hanifta ali yanaklarin solup yitmeye yatti o lahde. Ne ümitlerin, ne hayallerin, ne özlemlerin bir tas gasil suyuyla süzülüp karisti coskun sularina Karadeniz'in... Simdi sarsam bîçare Ayse anayi, agitlar yaksam, “kurban olayim tomurcuk gülüme” diye inletsem avazimla basi dumanli daglari...
"Her yer karanlik; pür-nûr o mevkî
Magrip mi yoksa makber mi yâ Rab?" diyordu Sâir-i Âzam... Biz hangi mersiyeyle anlatalim gidisini?
Ne Hâfiz Burhan'in nefesi yetisir acini anlatmaya, ne de Nokta Ana bir agit tutturabilir ardindan... Kalem yetmez, kelâm yetmez; bir çift kara lastikten gayrisina mâlik olmadan yitisine bu varlik dünyasindan...
Simdi saygi vaktidir yüce ruhuna... Rahat uyuyasin ebedî istirahatgâhinda... Sen ki topragina karildin çocuk, ugruna öldügün vatanin; gayri Türk milletidir îyesi kurganinin...